Çocukların korkuları ve onunla nasıl baş edeceğini bilememek, ebeveynlerin en büyük korkularındandır. Genelde ebeveynler kendi korkularını tanıyıp sağlıklı yöntemlerle baş edemediklerinden dolayı bu konuda çocuklarına yardımcı olamamaktadırlar.
Korku gerçek ya da olası bir tehlike karşında hissedilen duygu ve bedensel tepkilerin tümü olarak tanımlanır.
Korku aslında bizi korur. Ebeveynlerin “hiçbir korkunun olmaması”durumunu hayal ettiklerini ve bunun gerçek olduğunu düşünelim. Bu durumda korkunun bizi koruduğu gerçek tehlikelere karşı duyarsız oluruz. Hiç bir şeyden korkmadığımız için; 3 yaşındaki çocuğumuzun elektrik prizine elini sokmasını normal karşılardık. Bir gencin gelecekle ilgili korkuları ve başarısız olma kaygıları olmadığından sınavlara çalışmazdı. Korkular tehlikeli ve tehditkâr bir durum için kendimizi hazırlamamızı ve dikkatli olmamızı sağlarlar. Belli bir düzeyde korku sağlıklı olabilmek için zorunludur.
Çocuklar gelişim süreçleri içinde çok çeşitli korkular yaşarlar. Kimi gelişimsel normal korkulardır, kimi de çocuğun mizacından ya da yanlış aile tutumlarından kaynaklanan patolojik korkulardır. 1 yaşında bir çocuğun yabancılardan belli ölçüde çekinmesi, 2 yaşındaki çocuğun ani sesten ve palyaçodan korkması, 4 yaşında kreşe yeni başlamış bir çocuğun anneden ayrılmaktan korkması, sınava girecek çocuğun başarısız olmasından korkması ve bunun gibi korkuların büyük çoğunluğu normal gelişimsel ve durumsal korkulardır.
Çocuğun yaşıyla ilişkili olarak ortaya çıkan ve normal kabul edilen korkulara gelişimsel korkular diyoruz. Çocuk ilk 5 yıl içinde hayat boyu insana eşlik edecek beş gelişimsel kökenli korku türüyle karşılaşacaktır. Diğer bütün korkular bunların türevi ya da çeşitlemeleridir:
Vücut Temasını Kaybetme
Bebeğin ilk öğrendiği korkudur. Bebeğin dokunulması, kucakta tutulması onda güven ve rahatlık hissi yaratır. Bu nedenle korkan bir çocuğa yapılacak ilk şey ona fiziksel temasla güven hissi vermektir.
Yabancılık korkusu
8 ay civarında başlar. İlk aylarda herkese gülücükler atan ve giden çocuk da yabancılara karşı tedirginlik başlar. Bu çocukların belli bir ısınma süreleri vardır ve bu süreyi çocuk belirler. Bu dönemde çocuğun kendi duygularına sahip çıkması için aile destek olmalıdır. Annenin arkadaşı çocuğu öpmek ister, çocuk huzursuz bir şekilde annesini arkasına saklanır. Genelde anneler hemen araya girip “hadi lütfen o seni çok seviyor öpmesine izin ver, bak seni çok özlemiş” derler. Çocuk kendi hissettiği ile annenin davranışı arasında kalır.
Ayrılık korkusu
12–18 ay civarında gelişip 2–3 yaş da en üst seviyededir. Genellikle kreşe başlarken kendini gösterir. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumları ve zayıf duygusal bağlar ayrılık korkusunun abartılı yaşanmasına neden olmaktadır. Çocuk ayrılığın kapsamını tam bilir ve aile bu konuda dürüst ve tutarlı davranırsa sorun olmadan bu korku işlenmiş olur. Çocuk üzülmesin, ağlamasın diye uyurken veya oyun oynarken ya da gizlice ayrılmak, yine üzülmesin diye hemen geleceğim gibi yalanlar söylemek güven zedelenmesine, korkuların patolojik hal almasına neden olmaktadır.
Yok olma korkusu
3 yaş civarında gelişmeye başlar. Yok olma korkuları hayali yaratıklar, devler, şimşek, cadılar, fırtınalar şeklinde kendini göstermektedir. Çocuklar bu hayal ürünü yaratıklardan hem korkar, hem de onlar gibi olmaya çalışırlar. Bu dönemde bedeni ile ilgili korkular çok artar. Basit bir kesiği çok ciddi bir yaralanma olarak algılayabilirler. Çocuklar oyunları ve oyuncaklarındaki korkunç yaratıklar ile hem korkularıyla baş etmeye çalışırlar hem de hem de kendilerini korkuturlar. Burada ebeveynler oyunu ya da oyuncakları yasaklamaktan çok korkuların işlenmesi için çocuklara yol gösterici olmaları gerekir.
Ölüm korkusu
4–5 yaş civarında gelişmeye başlar. Ancak 12 yaş civarında çocuklar ölümü yetişkin gibi algılamaya başlar. Çocuklar ölümü merak eder ve onun hakkında konuşmak isterler. Fakat anne babaların çoğu çocuğu ile ölüm konusunda konuşmaya hazır değildir. Çocuğun bu konudaki sorularını ya geçiştirirler ya da çocuğu sustururlar. “Anne ben ölünce oyuncaklarıma ne olacak?”, “sen ölecek misin?” gibi sorulara cevap vermek kolay değildir. Çünkü çoğu ebeveyn kendi korkularıyla yüzleşmiş değildir ve korkmaktan korkmaktadırlar. İnanıyorum ki ; çocuklar yaratıcılıkları ile yetişkinlerin korkularını yenmelerine yardımcı olacaklardır.
Yapılabilecekler
Çocuğun korkularını ciddiye alarak sözünü kesmeden yorumda bulunmadan dinleyerek, onun korkusunu tam olarak anlatmasına imkân tanımak. “Saçmalama”, “gerçekte böyle yaratıklar yok neden korkuyorsun ki”, “bizim evimiz çok güvenli asla hırsız giremez”, “bu küçücük bir kesik neden bu kadar abartıyorsun ki” gibi ifadeler kullandığımızda çocuk anlaşılmadığını hisseder. Çocuklar korkularını anlatıp onlara biraz şekil verebilirlerse rahatlarlar. Örneğin korkunun resmini çizdirmek korkuyu tanımlamada çok işe yaramaktadır. Çocuklara korkularını azaltmada nelerin faydalı olabileceği sorulabilir. Yine çocukların hayal gücü ve yaratıcıkları korkulara neden olabildiği gibi onları azaltmada da yardımcı olabilir. Gece yatağın altına konan rüya canavarı korkunç rüyaları yutabilir, böylece korkunç rüyalar görülmez. Yaraya yapıştırılan sihirli bir bant yaranın hemen iyileşmesine neden olabilir.
Mizah da çok işe yarar. Ruh emici, bir çocuğun ruhunu emerken , gaz çıkarabilir veya küçücük bir sümüklü böcekten korkup düşebilir.
Çocukların korkular konusunda yetişkinlerden daha cesur olduğunu düşünüyorum. Onlar korkularına sahip çıkıp konuşmaya, anlamaya ve çözüm bulmaya çalışıyorlar. Yetişkinler ise korkmaktan korkuyorlar.
Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar.